Kategoriler
Takvim
Nisan 2024 P S Ç P C C P 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30
Dijital Fotoğraf Makinası Alacaklara (ve Kullananlara) Öğütler
Bazı arkadaşlar bir şekilde ‘dijital fotoğrafçılık gelişiyor, ucundan bir yerinden biz de yakalaşak’ şeklinde düşünüyor, öte yandan (belki bilgi kaynaklarının çoğu yabancı dillerde olduğu için) doğru bilgi nereden alacağını bilmiyor, ya da yanlış bilgiler ediniyor.. Bazıları dijital kameraları oyuncak gibi görüyor.. O yüzden bilgimin yettiği ve dilimin döndüğü kadarıyla bu konuda düşüncelerimi yazma hevesindeyim..
Dijital fotoğraf makinası seçiminde bana sorarsanız ilk adim, bu ise ayırabileceğiniz parayı bir kenara yazmak. Çünkü çıkıp piyasaya bakarsanız, her özellikte her fiyata makina var. Önce ne kadar para harcayabilirsiniz, bütçenizi ne kadar zorlarsınız onu düşünmek. Örnek vermek gerekirse, bir arkadaşım makina alacaktı, 400 dolar ayırabileceğini söyledi, ancak 430 dolara zorlayıp bir makina aldık. Bunun gibi bir “harcamak istediğim miktar” bir de “çok iyi bir alternatif çıkarsa zorlayabileceğim son nokta” şeklinde iki fiyat belirlerseniz kafanızda iyi olur.
Hesaba katılması gereken bir nokta da fotoğraf makinasının yanında flash card dediğimiz makinain fotograflari saklamak için kullandığı ortamlara harcanacak para… Çoğu zaman makinalar 16/32 mb gibi çok da isimize yaramayacak kartlarla geliyorlar (3.2 mp bir fotograf 1,2 mb tutar, 6 mp bir fotograf 2.5 mb dir yaklaşık).. Online alışveriş sitelerinden bakabilirsiniz kartların fiyatlarına.. 1 GB kullanışlı bir boydur çoğu zaman.. Madem dijital kamerayla çok fotograf çekebiliyoruz, o zaman kartın da o kadar çok fotografi alabilecek boyutta olması önemli.
Almak istediğiniz başka aksesuar varsa onları da bir listelemenizde fayda var, tripod, taşıma çantası, filtre, geniş acı adaptörü vs.. Çünkü baştan düşünülmeyince sonradan cüzdana yük getirebiliyor. Örneğin eğer makinanız kendine özel pil kullanmıyorsa, kalem piller de bayağı masraftır, normal piyasadan aldığınız duracell’lerle makinanızı çalıştırabileceğinizi asla düşünmeyin, 10 poz çekersiniz biter. O yüzden mutlaka şarjlı pil kullanmanız gerekir, ve tavsiyem 2700mAh lik NiMh pillerdir.. Az para tutmadığını göreceksiniz, ve tabii yarı yolda kalmamak için mutlaka yedek pil taşımanız gerektiğini de düşününce..
Bütçeyi bir kenara yazdıktan sonra eğer daha önce fotoğrafçılıkla uğraşıyorsanız mevcut fotoğraf alışkanlıklarınızı bir gözden geçirmeniz. Daha çok ne fotoğrafı çekiyorsunuz, çektiğiniz fotoğrafları kendiniz mı banyo ediyorsunuz, yanınızda kocaman bir çantada makina taşımayı mı seviyorsunuz yoksa dışarı çıkarken alıp gömlek cebinize koyup bir sürü fotograf mı çekiyorsunuz. Çoğunlukla aydınlık ortamlarda mı çekiyorsunuz yoksa karanlık ortamlarda mi?
Eğer fotoğrafçılığa ilk defa başlayacaksanız makinayı ne için aldığınızı düşünüp nasıl kullanmak istediğinizi hayal etmeye çalışın. Örneğin bir arkadaşım makro fotoğraf çekmek için aldı, bir başkası evde bebeğini çekmek için istedi, öteki arkadaşım motokros yapıyordu, yarışlarda fotograf çekmek için istedi.. Makinanın özelliklerini belirleyecek olanlar zaten bunlardır. Makro için o makinanın minimum netlik mesafesinin çok az olması gerekir, bebeği çekmek içinse flash kullanmadan oda ışığında netlik yapabilecek, ve temiz fotograf çekecek kadar iyi bir makina olması gerekir. Motokros ise tamamen ayrı bir hikaye, makinain çok hızlı netleme yapabilmesi ve tercihan da zoom’unun iyi olması gerekli, artı bastığınızda hemen çekmesi lazım ki motor geçmeden siz onu yakalayabilin. Yani sunu anlamak gerekli, aldığınız makina sizin nasıl fotograf çekeceğinizi belirlememeli.. Sizin nasıl fotograflar çekeceğiniz makinanın nasıl bir şey olacağını belirlemeli. Çünkü artık hemen her ihtiyaca cevap verecek (farklı özelliklerden ödünler vererek tabii) makina var. Yeter ki siz ne istediğinizi bilin.
Yeni başlayacak arkadaşlar ne kadar şanslı olduklarını hiç bir zaman bilemeyecekler, bunun kıymetini ancak fotoğrafçılığa 35 mm film makinaya başlayanlar takdir edebilir.. Yeni başlayan birisi için dijital bir fotoğraf makinasıyla fotograf çekmekten daha öğretici bir şey olamaz.. Yaptığınız deneme yanılmaların hiçbir maliyeti yok..Aynı sahneyi kırk ayrı ayarda çekip bakın hangi ayar nasıl etki ediyor… Burada bilinmesi gereken (ve yine pek kimsenin bilmediği) dijital makinalar çektikleri her resmin içine EXIF denen bir formatta o resmin bütün ayarlarını yazarlar.. Bir örnek vereyim, çektiğim bir resmin içindeki bilgiler (sadece bir kaç tanesi, yoksa çok detayli aslında):
Camera Make Canon
Model Canon EOS DIGITAL REBEL
Orientation upper left İmage
Exposure time 1/125 s
F-number 10
ISO speed ratings 100
Date/time original 2004:05:05 13:10:12
Max. apertüre value 1.8
Metering mode Pattern
Flash Flash did not fire
Focal length 24 mm
Buradan hemen anlayabilirsiniz ki bu fotograf 5 mayısta saat 1:10 da çekilmiş, pattern ölçüm yöntemi kullanılmış, f10, 1/125 saniye ile 100ASA da çekilmiş, objektif 24 mm de imiş, ve en yüksek diyafram değeri de f1.8 mıs, hatta resmin dik mı yanlamasına mı çekildiği bile burda yazıyor (upper left).. Yeni fotoğrafçılık öğrenen birisi için bundan daha kıymetli bir bilgi düşünemiyorum. Bu arada aklıma gelmişken, bu exif verilerini okuyan bir çok program var, örneğin ACDsee, irfanview, hatta birisi İnternet Explorer içinden okuyabileceğiniz bir add-on yazmıs, o da şu adreste http://ak.no-ip.com/ adı da view exif… Çok faydalıdır, yükleyin.. Daha sonra internet explorerda açtığınız fotograflarin üstüne sağ tık yaparsanız orda görürsünüz zaten view-exif diye.
Bir dijital fotoğraf makinası almaya niyetlendiniz, bunun için
1. ‘ne kadar para harcamak istiyorum’ ve ‘iyi bir alternatif çıkarsa ne kadar zorlayabilirim’ diye parasal konuları kafanızda belirlediniz
2. Ek maliyetlerin çıkabileceği (tripod, kart, filtre, taşıma çantası vs.) gerçeğini kabul ettiniz
3. Fotoğraf çekme alışkanlıklarınızı gözden geçirdiniz.. Ya da yeni başlayacaksanız kendinizi makinayı almış, ve fotoğraf çekiyorken hayal ettiniz ki neleri çekiyorsunuz onu görebilin.. 🙂
Bundan sonra sıra alternatiflerin neler olduğunu görmeye geliyor, o kadar çok alternatif var ki, adını çok iyi duyduğunuz markalardan tutun da, hiç duymadığınız gerçek olamayacak kadar ucuz makinalar var. Öncelikle bu aşamada şu gerçeği kabul etmeniz lazım, bu iş biraz vakit alıcı bir iş. Yani ‘benim için en uygun, iyi, ucuz ve kullanışlı makinayı satın almak istiyorum’ diyorsanız en az 3 ay sürer araştırması.
Alternatiflerin ne olduğunu öğrenmek için ilk seçenek dijital makinası olan eş, dost.. Ancak açık sözlü birini bulmak lazım, çünkü insanların bir huyu vardır, satın aldığı şeylerin hep ‘çok iyi’ olduğunu söyler.. Ben daha hiç ‘ya öyle bir kazık yemişim ki sorma’ diyen birini görmedim. Ona makina ile ilgili fikirlerini sorarak başlayabilirsiniz. Ben olsam bu soru cevap faslına önce çok nefis bir makina olduğunu söyleyerek başlarım, sonradan ufak ufak ‘yoktur ama hiç bir problemle karşılaşıyor musun’ şeklinde bir ağız araması yaparım.
Daha sonra arkadaşınızdan makinayı isteyin, bir iki poz çekin, ne olduğu hiç önemli değil, elinizde bir sonraki makinayla karşılaştırma yapmak için bir referans olsun. çok uyduruk bir şey de olabilir.
Dikkat etmeniz gereken şeyler, öncelikle elinize güzel oturuyor mu onu bir kontrol edin. Herkesin eli aynı büyüklükte değil, rahat etmeyebilirsiniz. Parmaklarınız düğmelere ulaşabiliyor mu ona bakın. Eğer bir vizoru varsa ordan bakın, görüntü aydınlık mı karanlık mi, LCDsinin görüntüsü net mi, ışıklı bir ortamdaysanız detaylar seçiliyor mu seçilmiyor mü? Kamerayı elinize alıp söyle soldan sağa doğru orta hızda bir geçirin, bir yandan da LCD ye bakın, bakalım görüntüler düzgün seçiliyor mu hareket ederken. Menulerine girip bakın, neler olduğunu anlayabiliyor musunuz yoksa garip garip şeyler mı yazıyor?.. Etrafta çok da aydınlık olmayan bir bölge bulup orayı netlemeye çalışın.. Netliyor mu yoksa takılıp kalıyor mü? Ya da uzunca bir süre sonra mı netliyor, netlerken ses çıkarıyor mü, rahat netlemek için bir lambası var mı yok mü.. Eğer zoom’u varsa en genişten en dar’a kadar zoomu getirip götürün ne kadar zaman aldığına bakın, gidip gelirken çıkardığı sese bakın.. En geniş halindeyken ve en dar halindeyken netleme düzeyi aynı mı değil mı bir kontrol edin.
Sonra makul bir ışığa gidip şunları deneyin: Önce deklansöre yarım başın (mutlaka yarım başılıyordur, netlemeyi ve ışık ayarlarını kilitlemek için) Sonra bu haldeyken biraz bekleyip tam basın. Basmanızla resmin çekilmesi arasında geçen zamana bir bakın. Sonra farklı uzaklıkta bir yere doğrultun (burası önemli, mutlaka farklı uzaklıkta bir yer olmalı), sonra hiç yarım basmadan direkman deklansöre başın.. Bakalım o zaman ne kadar sürede çekiyor.
LCD deki fotoğrafı bir kontrol edin, sizin çektiğiniz renklerle gerçekteki renkler birbirine benziyor mü?.. Benzemiyorsa bir kaç seçenek var, ya LCD si tam doğru renkleri göstermiyordur, ya makinanın o fotoğrafı çekmek için gerekli bir ayarı yapılmamıştır (mesela beyaz dengesı), ya da makina yanlış renkler çekiyordur. Ama ilk iki ihtimal daha yakın ihtimallerdir genelde. Fotoğraf çekme modundan ‘bakma’ ya da review ya da “play” moduna geçin.. Çekilen fotograflara ne kadar hızlı bakabiliyor ona bir bakın.. “next” düğmesine basıp yarım dakika bekliyor musunuz yoksa hızlı hızlı geçiyor mu onları kontrol edin.. Dijital fotoğrafçılığın en önemli avantajı malum çekilen fotograflara bakmak, vaktinizin bir kısmı bu şekilde geçecek, o yüzden çok acı verici bir işlem olmamali.. Fotoğraflara bakarken ‘zoom’ özelliği varsa onu deneyip fotograflari yaklaştırdığında nasıl göründüğüne bakın..
Pil ömrünün ne kadar olduğunu öğrenmeye çalışın. Eğer makina kendine has pil kullanıyorsa (cep telefonları hep özel piller kullanır ya önün gibi) günün birinde o pil şarj ola ola daha hızlı bitmeye başlayacaktir, yedeğinin bulunuyor olması şart. Sarjinin makina üzerinde mı yoksa ayrı bir yerde mı olduğunu sorun.. Çünkü eğer makina üzerinde oluyorsa “pl bitince ben yedek pili takarım, o bitene kadar ötekisi şarj olur” şeklinde bir olaya giremezsiniz.. Taşımanız gereken yedek pil sayısı artar. Ayrı bir şarj aleti varsa o zaman daha rahat olur, ama bu sefer de onu yanınızda taşımak zorunda kalırsınız..
‘ON’ düğmesine bastıktan kaç saniye sonra çekmeye hazır hale geliyor, ve de açıkken kapattığınızda kaç saniyede kapanıyor onu kontrol edin. Bazı makinaların objektifleri içeri çekilir, o yüzden de uzun sürer.. Elinize aldığınız makinalarda buna da bakmak lazım.. İlerde siz makinayı açmak isteyip beklerken çekmek istediğiniz pozu kaçırmayın. Bir de makina arka arkaya iki resmi ne kadar zamanda çekiyor ona bakın. ‘saniyede bilmemkaç fotograf’ çektikleri ‘burst’ modlarından bahsetmiyorum, standart tek fotograf çektikleri modda iki resmi arka arkaya ne kadar hızlı çekiyorlar onu diyorum. ZAman ne kadar kısaysa o kadar iyi.
Bir de makinanın kaç fotoğraf çekme ayarı var ona bir göz atın.. Yani üzerinde üç ayar varsa “fotoğraf”-“film”-“izleme” diye, beklentilerinizin biraz altında kalabilir. Hangi ayarların makinayı kullanan tarafından yapılabildiğini öğrenebiliyorsanız öğrenin. En önemlileri
-Flash
-Beyaz dengesi (white balance)
-fotograf kalitesi
-fotograf büyüklüğü
-Dıyafram (aperture)
-Perde (shutter)
Daha sonra arkadaşınıza hiç fotograf bastırıp bastırmadığını sorun, varsa onlara bakın, yoksa bilgisayardan görmeye çalışın.. %200 zoom yapıp bir de öyle bakın.. çapraz çizgiler hakkaten çapraz mı iniyor yoksa kesik kesik mı gidiyor, düz zeminler fazla mı grenli, renkler gözünüze nasıl görünüyor, bunları kontrol edin. Makinain LCD sindeki haliyle bilgisayar aktarılmış halini karşılaştırma imkanınız varsa onu yapın, renkler ve kontrastlar birbirine ne kadar benziyor ona bakın. bu çok önemli çünkü sahada fotoğraf çekerken renklerin nasıl çıktığı konusunda tek referansınız LCD olacak. Eve gelip bilgisayara yüklediğinizde alakasız renkte fotoğraflar görmek istemezsiniz.
Sonra arkadaşınıza kaça aldığını sorun ve de aklınızın bir köşesinde bunu tutun ki, sonradan başka makinalarla karşılaştırma şansı olsun. Eğer makinayı hiç beğenmediyseniz bile benim tavsiyem bunu açıkça arkadaşınıza söylememeniz :).. Eğer çok beğenirseniz mutlaka markasını modelini bir yere not edin. Sonra eve gidip internetten bakın, bir makinanın popülerliğini görmek için internetten yapacağınız arama çok ise yarar. Alacağınız makinayı ne kadar çok insan kullanıyorsa bir sıkıntınız olduğunda o kadar çok yardım alabileceğiniz yer bulursunuz demektir. Bu arada aklıma gelen bir şey, ben olsam sabit mercekli ve ‘fixed focus’lu yanı netlik ayarı olmayan makinalardan kaçınırım. Çünkü bunlar çok giriş seviyesi makinalardır ve tahminen fotoğrafçılıkla ciddi olarak ilgilenen insanların çok ilgisini çekmezler.
Arkadaşlarımızın sahip olduğu makinalar dışında daha detayli alıp inceleyeceğimiz makina malesef başka pek bir yerde yok. Türkiye’de bırakın dükkanları ve mağazaları, fotoğrafçılık fuarlarında bile bazı markalar elletmiyorlar makinaları. Fuarlarda ben genellikle flash kartım elimde giderim, ‘ben makinanıza bunu takip fotograf çekmek istiyorum’ diye (izin verirlerse) makinayla fotograflar çekerim. Günün sonunda fuardaki makinalarla çektiğim fotograflari yanyana koyup bakarım nasıl çekiyorlar diye… Faydalı bir alışkanlık bence.
İkinci durak dükkanlar. Dükkanlara gidin, satış görevlilerini iyice zorlayın, çıkarıp makinaları size göstermeleri için. Beğendiniz modelleri not alın. Satış görevlilerinin makinalar hakkında anlattıklarıyla ilgilenmiş gibi yapın ancak inanmayın. Teknoloji çok hızlı gelişiyor ve kendi özel zevkleri değilse sattıkları herşeyin özelliklerini bilmeleri mümkün değil. Siz nasılsa eve gelip bakarsınız internetten o makinaların özelliklerine.
Burda bence bir parantez açıp ne tür seçenekler olduğunu görmek lazım.
1. En basit anlamda ‘P&S’ (point and shoot – doğrult ve çek) denen herşeyi otomatik ayarlayıp çeken makinalar.. Objektifler ya sabittir ya da 3x zoom tarzı objektiflerdir. Elle ayar yapmaya pek izin vermezler. İşığın güzel olduğu yerlerde güzel fotograf çekerler, karanlıkta çekemezler, kadraj dışında size bir iş bırakmazlar. Flashları vardır ama ya insanları hayalet gibi bembeyaz çıkarırlar ya da yetersiz kalırlar. Pikniğe gidilirken cebinize koyup götürebilirsiniz. Varlığı ile yokluğu belli olmayan nefis makinalardır. Yalnız piknikte ‘veleybol’ oynayan arkadaşlarınızı çekmeye kalkarsanız başarılı olamazsınız, çünkü hareketli nesneleri netleyemezler. Çoğu zaman 1/500den yukarı hızlarda çekemezler.
2. Gelişmiş ‘P&S’ makinalar. Bunlar SLR makinalarda olan verdiği bir çok özelliği içinde barındırır (hatta bazılarının bendeki 300d’de olmayan bir çok özellikleri de vardır, bkz Canon S50) Bu sınıftaki makinaların bir çoğunda kararları size bıraktığı ‘manual’ moddan tutun tam bir ‘P&S’ halinde kullanabileceğiniz tam otomatik moda kadar hepsi vardır. Boyutları da ıskambil kağıdı boyutundan (pentax optio serisi http://www.dpreview.com/reviews/pentaxoptios/page2.asp) ufak bir tuğla boyutuna kadar (canon g5 http://www.dpreview.com/reviews/canong5/page3.asp) değişir. Ama genelde beni hala her görüşte hayretler içinde bırakacak kadar küçüklerdir.
fotograf kaliteleri çok iyidir, A4 boyutunda fotoğraf baştirirsiniz ve gören hiç kimse o fotoğrafların dijital bir makinadan çıktığını tahmin bile edemez (hele mürekkep püskürtmeli bir yazıcıdan çıktığını hiç tahmin edemez) 3 mp fotograflarda azıcık uzaktan bakmak koşuluyla A3’e kadar zorlayabilirsiniz. Ama hepimizin fotoğrafçılarda baştirdiği normal boyutlar içinde kalırsanız fotograf kaliteleri herkesi memnun edecek boyuttadır. Çok büyük çoğunluğunun objektifleri de hızlıdır (f2-f2,8).
P&S makinalar “kullanıcı fotoğrafı çeksin ve hemen götürüp baştirsin, ya da bilgisayarın saklayıp arasıra baksın’ prensibi ile tasarlandığı için siz fotoğrafı çektiğiniz anda makinadaki işlemciler çekilen fotoğraf üzerinde bir takım işlemler yaparlar. Örneğin resmi “sharpen” ederler yanı kenarları keskinleştirirler, çünkü sensörden direk gelen fotoğraf genelde ‘soft’ olur. Kontraştını ve renk ayarlarını değiştirirler, sizin gözünüze güzel görünmesi için bir takım değişiklikler yaparlar. Zaten DSLR ile aralarındaki fark burdan başlar, DŞLR’da işlemleri makina yerine siz yapmak istediğiniz için hem sensörlerin önündeki filtreler daha farklı seçilmiştir, hem de fotograflar daha ‘soft’tür. AYrıca bu yüzden ‘P&S’ makinalarda ‘renkli’, ‘siyah beyaz’, ‘sephia’ gibi modlar vardır ama DSLR makinalarda böyle bir mod yoktur, çünkü siz resmi çekersiniz sonra göz zevkinize ve resmin durumuna göre ayarlayarak istediğiniz tonda siyah beyaz yaparsınız.. ‘P&S’ makinada fotograf kalitesi kontrolü makinadadır.. DSLR bir makinada ise sizdedir, bu da biraz uğraşmayı gerektirir.. BU yüzden bir çok dijital SLR sahibi hala eski ‘P&S’ makinalarının daha iyi çektiğini düşünmekte..
Bunun yanında daha önceki mesajlarda saydığım ‘yavaş netleme’, ‘az ışıkta başarısız netleme’, ‘iki fotoğraf çekimi arasındaki sürenin uzunluğu’, ‘yüksek ASAlarda gürültünün artması (hatta bazen düşük ASA’larda da), ‘fotograf kalitesinin detaylarda çok başarılı olmaması’ gibi özellikleri de bünyelerinde barındırırlar.
3. SLR benzeri ‘P&S’ makinalar.. Bunlar ‘doğan görünümlü şahin’ makinalardır. Dışardan bakılınca SLR hissi verilsin diye yapılmışlardır, ama içten gelişmiş bir ‘P&S’ özelliği taşırlar. İyi yanları, kontroller SLR makinalarınkine benzeyen yerlerde olurlar, bir de şimdi yeni modellerinde zoom ve netlik kontrolü düğmeyle değil SLR objektiflerinde olduğu gibi objektif üzerinden kontrol edilmeye başladı. Bir de artık inanılmaz zoom’lar ortaya çıktı. Şu aralar benim en sevdiğim SLR benzeri P&S makina CAnon PowerShot S1 objektifi 38-380mm f2.8-3.1 ve ‘İmage stabilişatıon’ var, ve 450 gram, hakkaten nefis.. Benim DŞLR makinamda aynı aralıkta ve diyaframda bir objektif (2 kilodan aşağı değil) almam için 2500 doları gözden çıkarmam gerekir. Canon s1’in amerika fiyatı ise 450 dolar (Türkiye fiyatı sanırım 1,5 milyar)
4.’Rangefinder’ görünümlü ‘P&S’ makinalar.. Bunlar da SLR yerine rangefinder denen klasik makina görünümündedir. İyi yanı sanki dijital değilmiş gibi durduğu için hırsızların ve kapkaççıların daha az ilgisini çeker.. Halbukı çok pahalı makinalardır (1500 dolar ve üstü).. Dıyafram ve “obturator” ayarları düğmeleri çevirerek yapılır.. Ayrıca objektifleri de değiştirilebilir. Benim bildiğim iki tane var, birincisi panasonic , oteki de Leica…. O kadar benziyorlar ki sanırım aynı üretim bandından çıkıp farklı markalanıyorlar. Tabii Leica’nin havası başka.
5-DSLR Makinalar
DSLR makinalar henüz çıkalı çok az olmasına rağmen fiyatları 10 bin dolarlardan 800 dolarlara kadar düştü (amerika fiyatları tabii)… Temel olarak bildiğimiz refleks makinaların digital halleri. Aralarında ne fark var kısaca özetlemek gerekirse,
– DSLR makinalarda film yerine ışığa duyarlı bir sensor kullanılıyor, Canon bir kaç model dışında CMOS kullanıyor, diğerleri CCD.. Detayı çok önemli değil, ikisinin de işlevi ayni.
– DSLR makinalar filmin ASA değerini simüle edebiliyorlar. O yüzden de bir pozu 100ASA da çekip öteki pozu 1600 ASA da çekebilirsiniz. Tecrübesi olanlar diyor ki, 1600 ASA filmden çok daha temiz sonuç veriyormuş DSLR 1600 AŞAsı.. TAbii zevk meselesı, gren seviyor olabilirsiniz. Bir de örneğin “50 asa 15 snden uzun pozlamalarda 25 ASA imiş gibi davranır, 30 saniyeden daha fazla pozlamalarda 12 asa gibi davranır” tarzı akılda tutulması gereken bazi teknik konuları düşünmenize gerek kalmaz, çünkü DSLR da 100Asa nin ışığa verdiği tepki hep aynıdır, zamanla değişmez..
– SLR makinalarda objektif önüne filtre takarak ya da fotoğraf çekilecek ortam için özel film kullanarak ayarlanan beyaz dengesı, DSLR makinalarda bir tuşa başarak ayarlanıyor. Gelişmiş DSLR makinalarda bu beyaz dengesi Kelvin cinsinden girilebiliyor.O yüzden ince ayar yapmak mümkün. Hatta ‘white balance bracketing’ diye bir şey var, siz deklansöre bastığınızda ayarlanmış olan beyaz dengesi ayarında, biraz daha sıcak
tonlarda ve biraz daha soğuk tonlarda olmak üzere üç farklı fotograf çekiyor. Bir de bunu ‘exposure bracketing’ le birlkte kullanırsanız, yanı aynı şeyi pozlama için yaparsanız, bir sahneyi çekerken elinize 9 ayrı farklı fotograf geçiyor (3 beyaz dengesi varyasyonu X 3 pozlama varyasyonu)..
– DSLR makinalarda resmin rengi, kontrastı, parlaklığı, keskinliği vs gibi parametreler önceden değiştirilebiliyor. Damak tadınıza ve o anki ruh halinize göre bu ayarları farklı setler halinde kaydedip sonradan tek tuşla çağırma imkanı var.
– DSLR makinaların RAW format denen bir özel formatı var (nikon’da=NEF). Eğer bu formatta fotograf çekerseniz, sensor’den gelen veri, yukarda bahsedilen hiç bir işleme tabi tutulmadan diske (ya da flash kart’a) yazılıyor , yani ne beyaz dengesı, ne kontrast değeri, ne parlaklığı hiç bir ayarı değiştirilmiyor. ANcak EXIF verilerinin içine o anda makinada ne ayarlıysa
kaydediliyor. Sonradan siz keyfinize göre o parametrelerle istediğiniz gibi oynayabiiyorsunuz. Bu formatın faydası, birincisi beyaz dengesiyle uğraşmanıza gerek kalmıyor. Makinayı yanlış ayarda unutsanız bile düzeltmek sadece bir tuşa başarak mümkün. -2 ev ile +2 ev arasında geniş bir aralıkta pozlama hatalarını dzeltebilirsiniz çektiğiniz fotograflarda. Ayrıca 8 bit
JPEG yerine 16 bit TİFF dosyası oluşturabileceğinizden renk derinliği daha fazla bir dosya üzerinde işlem yapmış olursunuz. Bu da resmi keskinleştimeden tutun da, gölgede kalmış bölgeleri açarken ve diğer işlemlerde size daha fazla hareket alanı vermiş olur.RAW dosyaları ancak özel programlar yardımıyla açılır, ve ‘salt okunur’ dur, yani sadece okunabilir, “RAW olarak sakla” diye bir komut yoktur.
– Pozlama toleransı açısından, JPEG çekilen fotograflar slayt filme benzerler, hatalı pozlanmış bir fotoğrafı kurtarmak çok zordur. RAW format ise daha çok negatif gibi davranır, pozlama toleransı fazladır.
– DSLR bir makinada sürprizler çok daha azdır, çünkü çektiğiniz resmi (küçük bir ekranda da olsa) anında görürsünüz. genellikle resmin ışık durumuna LCD den bakılmaz, LCD’den bakılan kadrajın uygun olup olmadığıdir. Işık bilgisi için “histogram’ kullanılır. Bazı tecrübeli fotoğrafçılar (ben değil yani :)) ‘ışık ölçer’den sonraki en büyük buluş’ diye nitelendiriyorlar histogramı. Fotograftaki ışık dağılımı konusunda bütün fikri veren bir araçtır. Ancak onu başka bir bölüme bırakıyorum..
– SLR makinayla çekim yapan bir fotoğrafçı için DSLR makinaya geçmek bir “paradigma” değişikliğine ihtiyaç duyar. Çünkü SLR makinada problem teşkil eden bazı konular DSLR makinada sorun değildir. DSLR makina, fotoğrafçının teknik bilgisini çok ön plana çıkarmadan (hatta çok da ihtiyaç duymadan) sadece estetik duygularını yansıtmasını sağlayan bir araçtır. Bunu “DOS” ve “windows” işletim sistemleri arasındaki farka benzetebilirsiniz. DOS zamani bir dosyayı bir yerden bir yere kopyalamak istiyorsanız onu yapan komutu ve
yazım şeklini bilmek zorundaydınız. Sonra çıkan windows işletim sistemindeyse herhangi bir komut bilmenize gerek kalmadan sadece amaca odaklanabildiniz. SLR ve DSLR arasındaki fark da böyle bir şey. DSLR makinalar istediğiniz sonucu elde ettiğinizi görene kadar deneme yanılma yapma şansı tanıdığı için fotoğrafçılığın teknik yanını çok hızlı ve etkin bir şekilde öğrenmenizi sağlar. Zaten bir süre sonra artık kafanızda o kadar yer eder ki, deneme yanılmaların frekansı giderek azalır, bir süre sonra artık makinayı doğrultur ve çok fazla düşünmeden ayarlarını yaparsınız… Öğrenme aşamaları SLR makinalarla aynıdır ancak herhalde 100 kat kadar daha hızlı öğrenirsiniz. DSLR makinalar fotoğrafçılığın kurallarını değiştirmez, ancak fotoğrafçının dikkatini daha çok o fotoğrafta anlatmak istediği konuya yoğunlaştırmasına yardımcı olur.
– Daha önce de yazdığım gibi bütün fotograflarin içinde çekilme anındakı ayarları yazar. Bu bilgilerin çok değişik kullanım şekilleri vardır, örneğin yanınıza alacağınız bir GPS cihazı ile yaptığınız gezi sırasında çektiğiniz fotograflari senkronize ederek (yani GPS ile fotoğraf makinasının saatlerini önceden ayarlayarak) harita üzerinde gezdiğiniz yerlerde hangi fotograflari çektiğinizi otomatik olarak işaretletebilirsiniz. İlgilenenler http://www.inertıa-llc.com/sandbox/topofusiontest/index.html adresini ziyaret edebilirler. Daha profesyonel kamera sistemlerinde GPS cihazı bir
bağlantıyla kameraya bağlanabilir.
– DSRL makina kullanınca ‘karanlık oda’ya ihtiyaç olmayacağı doğru değildir. Karanlık odaya DSLR makinalar da ihtiyaç duyar, yalnız onların karanlık odası Photoshop gibi fotoğraf işleme programlarıdir.. DSLR makinalar tasarımları gereği sensorun önünde bazı filtrelere sahiptirler. Örneğin ‘moire’ denen ve iki parça tül’ü üst üste koyup birbiri üzerinde hareket ettirdiğinizde ortaya çıkan garip motifler olarak anlatabileceğim bir etkiyi azaltmak ve keskin kenarların fotoğraftaki görünüşlerini düzeltmek için için her DSLR makinain sensorunun önünde AA denen bir filtre vardır (Anti aliasıng).. Bu filtre çekilen fotoğrafın keskinliğini azaltarak fotoğraflar hatlarını ‘yumuşatır’.. Bu nedenle DLSR makinaların çektiği fotograflar P&S makinaların çektiği fotoğraflardan daha ‘soft’tur ve bu yüzden P&S makinaların çektiği fotoğraflar kameradan çıktığı haliyle göze daha hoş görünür. Genellikle DSLR makinaların çektiği fotoğraflara “USM” ya da
“unsharp maskıng” yapmak iyi bir sonuç verir. Bazı firmalar, AA filtresinin etkisini azaltarak çekilen fotograflarin makinadan çıktıkları haliyle daha keskin olmasını sağlarlar ancak bunun da riskleri vardır, karışık motifli objelerde sensorun çözebileceği detay seviyesini geçen bölümlerde ‘moire’ oluşur (bkz Nikon D70 – http://www.fototime.com/46E2F3957AE82C3/standard.jpg
). Bunun yanında 300d nin IR-Cut (infrared ısınlarını engelleyen filtresi) görünüşe göre Nikonlardan daha etkindir, bu nedenle D70le çekilen IR fotograflari 300d ye göre daha başarılıdır. 300d IR fotoğraflarında (saniyelerle ölçülen) çok yüksek pozlama değerleri verir.
Dijital makinaların çeşitlerini anlatmaya “parantez açalım’ diye başlamıştım, iki bölüm sürdü, o parantezi kapatıp kaldığımız yerden devam ediyorum. Alacağımız makinanın nasıl bir şey olacağını görmek için muhtelif bilgi kaynaklarından bahsediyordum, birincisi arkadaşlar, ikincisi dükkanlar, ve fırsat olursa fuarlar..
Üçüncü ve en çok faydalanabileceğiniz kaynak tabii ki internet.. Artık makina üreten firmalar da bu işin kıymetini anladıkları için bir takım sitelere makinalarını gönderiyorlar ve inceleme yazılmasını istiyorlar. Ben size bir kaç kaynak vereyim, ne yazık ki tamamı ingilizce, eğer ciddi bir türkçe site bulursanız bana da haber verin.
http://www.dpreview.com
http://www.dcresource.com
http://www.steves-diğicams.com
http://www.imaging-resource.com
siteler arasında en babaları bunlar.. Tüketiciye yönelik incelemeler yapıyorlar, bazı başka siteler de var ancak onlar daha çok ‘pro’ ekipmanların incelemelerini yapıyorlar ve daha ‘çool’ takılıyorlar.. Madem lafi geçti, onlara da örnek vereyim.
http://www.robgalbraith.com
http://www.fredmiranda.com
Bu arada türkçe sitelerden http://www.ntvmsnbc.com sitesinde arada bir fotoğraf makinalarının incelemeleri oluyor. Ayrıca gelen mesajlardan http://www.tomshardware.com.tr sitesinde fotoğraf makinası incelemeleri olduğu söyleniyor.
Gördüğünüz fotoğraf makinalarını bu sitelerde arayıp bularak özelliklerine iyice bir bakın.. Hepsinin ‘reviews’ diye makinaları inceledikleri bir köşesi var.. İnceleme yapmamışlarsa bile o makinanın genel özelliklerinin yazılı olduğu bir bölümleri mutlaka oluyor. Buradan makinaları inceleyebilirsiniz. Bu siteler sonuçta para kazanmak için kurulduklarından ve de müşteri çekmek durumunda olduklarından, hiç bir zaman “çok kötü bir makina sakın almayın’ gibi bir inceleme görmezsiniz. O yüzden bu insanların yorumlarından çok verdikleri sayısal örneklerle fotograf karşılaştırmaları önemlidir, onlara bakın. Çoğunlukla bütün makinalar “hararetle tavsiye olunur” ile “çok iyi” arasında gider gelir bu yorumlarda. Bir de tabii bizim ana maddelerimiz içinde yer alan “fotoğraf çekme alışkanlıkları” ni hic hesaba katmadıkları için orda gördüğünüz “çok iyi” ler sizin için “ortalama altı” olabilir. O yüzden subjektif yorumlara çok bakmayın Sonuçta bu adamlara makina gönderiliyor, iki gün makinayla oynuyorlar ve yorum yazıyorlar. Bu sitelerden makinaların olası aksesuarlarını da görürsünüz, üzerlerine takılan objektifler, pil üniteleri, filtreler… Beni en cezbeden aksesuar ‘sualtı’ aparatıdır. Artk makinaların çok estetik görünen ve bütün özelliklerini şu altında da kullanabileceğiniz şu altı ‘kutu’ larını da yapıyorlar.. Böyle bir aksesuarın varlığı bile insani su altı fotoğrafçılığına başlatabilir.
Bütün bu araştırmaların sonucunda en zor kısım gelir, artık seçenekleri bir kaç taneye indirgemek gerekir. İçinizin işindiği, gözünüzün kestiği bir kaç makina zaten siz bakarken ötekilerin arasından sıyrılır. Bir kere bu ‘short list’i hazırladınız mı artık makina seçmenin sondan bir önceki aşamasına geçebilirsiniz.
Listenizi yaptıktan sonra ilk adım bu makinaların kullanım kılavuzlarını internetten indirmektir. Şimdi diyeceksiniz ki “biz makina geldiğinde bile kılavuzunu okumuyoruz, satın almadan mı okuyacağız?”.. Milyar mertebesinde para harcayarak alışveriş yaptıktan sonra tatsız sürprizlerden hoşlanan arkadaşlar bu bölümü atlayabilirler… Bir çok makinanın kullanım kılavuzu pdf formatında internette vardır. Örnek vermek gerekirse Google’dan “user manual pdf download canon eos 300d” diye bir arama yaptığınızda muhtemelen ilk üç link içinde canon eos 300d’nin kılavuzunu mutlaka bulursunuz. Amazon.com genelde sattığı bütün ürünlerin kılavuzlarının da linklerini veriyor.. Kılavuzlar indikten sonra söyle bir göz gezdirip özelliklerine bakın. .Sitelerde bir makinanın özelliğine bakarken “netleme modları : üç tane” gibi bir ibare görmüş olabilirsiniz, ancak kılavuzdan bakıp bir de görürsünüz ki, o netleme modunu değiştirmek için iki menü değiştirip üç kere bilmemne tuşuna basmak lazım. Emin olun ki değiştirmesi bu kadar zor olan bu özelliği pratikte hic kullanmayacaksınız demektir.. Bir de her özelliği anlatan sayfanın altında “DIKKAT” le başlayıp “bu özellik bilmemne modundayken çalışmaz” diye devam eden o özelliğin sınırlarını belirleyen yazılar olur. Onlar da size makinayı pratikte kullanırken sınırlarınızın nerede olacağı ile ilgili fikir verir. Bu arada kılavuzlar tahminen türkçe olmayacaktır ama sonuçta “şuraya basın, sonra şu düğmeyi itin’ falan türünden görsel bir anlatım olacağı için anlamak çok sorun olmaz.
Kılavuzlara bakıp makinaların genel kullanımı hakkında biraz fikir edindikten sonra sıra, en büyük bilgi kaynağı olan forumlara bakmaya gelir. www.dpreview.com da müthiş aktif bir forum vardır. www.fredmiranda.com un da kendine özgü bir forumu vardır ama siz ilk durak dpreview’a gidin. Soldakı menüde forums kısmına gelirseniz her markanın ayrı forumu olduğunu görürsünüz. Hatta popüler modellerin kendine özgü forumları bile vardır (canon 300d gibi).. Bu forumlar Türkçe forumların aksine günde bir kaç yüz mesajın dolaştığı ve bilgi akışının inanılmaz boyutlara vardığı müthiş forumlardır. Yazan insanların yarısı makinayı belli süredir kullanan insanlardır, diğer yarısı da oraya fikir almak için gelmiş “bu aletin pil ömrü ne kadardır”, “fotograf kalitesi nasıldır” şeklinde sorular soran alıcılardır.
Muhtemelen sizin soracağınız bütün sorular başkalarının da aklına gelmiş ve sormuş oldukları için önce forumu söyle bir kısaca tarayın, başlıklara bakın, enteresan gelenlerin içine girin (malesef yine ingilizce tabii), arama özelliğini mutlaka kullanın.. Mesajlar arasında bir “mükerrerlik” arayın.. Mesela benim eski makinam Casio QV3000 di. ve de flash’i çok kötü bir makinaydı, insan tenini bembeyaz çıkarırdı. Foruma girip bakarsanız, her 10 mesajdan birisi bununla ilgiliydi.. İnsanlar buna çare üretmeye çalışıyorlardı. Nitekim yine burdan öğrendiğim bir yöntemle bu sorun da çözüldü (incecik kırmızı bir şeffaf bandı flash’in üzerine yapıştırıyorsunuz, ve bütün insanlar normal renklerinde çıkıyor…) Bu şekilde düşündüğünüz makinanın potansiyel bir problemi var mı yok mü az çok anlarsınız.. “az çok” diyorum çünkü eğer makina sahibiyseniz ve foruma yazıyorsanız, ya bir şikayetiniz vardır ona derman arıyorsunuzdur, ya da bilgilerinizi paylaşmaya çok meraklısınızdır. O yüzden genellikle forumlarda durum olduğundan daha feci görünebilir. Bir takım kızgın insanlar olayları abartabilir. Ancak eğer o makinayi 100 bin kişi aldıysa bunların sadece 1000’inin o forumlara girdini aklınızda tutarak okuyun. Sorunlar karşısında çok şüpheye kapılmayın makina hakkında. Oraya makinanın nasıl bozulduğunu değil, neler yapabildiğini görmeye geldiğinizi unutmayın. Çok ciddi bir sorun olduğunda zaten üretici firma ürününü geri çağırır, çağırmazsa da bir sonraki modelini kimse almaz.
Forumlara herkes o makinayla çektiği fotograflari yollar (hatta artık moda oldu, illa ki ilk çektiğiniz resmi yollayacaksınız, ne olduğu hiç önemli değil).. benim ‘takıldığım’ 300d forumunda bazı mecburi fotoğraflar da vardır, eğer 300d’niz varsa mutlaka “ördek”, “sincap”, “dolunay” ,”duvar” (objektifi test etmek için) ,”evdeki evcil hayvanınız ya da bebeğiniz” , “hayvanat bahçesinde bir gün”, “uçan kuş”, “gece vakti köprü” “güneş batışı” fotoğraflarını göndermezseniz olmaz… Bu fotograflardan zaten o makinanın doğru ellerde nasıl fotoğraf çektiğini görürsünüz. Daha da güzeli, yanlis ellerde nasıl çektiğini de görürsünüz. Makinası iyi çekmiyor diye defalarca servise gönderip aldıkları dükkandan değiştiren insanları görürsünüz. Böylece aslında makinanın ikinci planda olduğunu ve de asıl olayın fotoğrafı çeken insanda olduğunu da görebilirsiniz. Forumlar çok faydalı yerlerdir bu açıdan. Bir de benim tavsiyem, bir makinanın forumu ne kadar aktifse ö makinaya o kadar sıcak bakın. Çünkü bu şu anlama gelir, o forumdaki kadar çok insan sizin şu anda yapıyor olduğunuz incelemeyi bir vakit yapmış ve ö makinayı seçmişlerdir. Bir de ilerde makina aldığınızda basınız derde girerse o kadar çok insan yardımınıza koşacak demektir.
Bu araştırmalardan sonra artık listenizdeki makinaları iyice tanımıs olursunuz. Hatta forumda sorulan bir iki soruya cevap bile verebilir duruma gelirsiniz. Bundan sonra yapılacak iş, istediklerinizi elde etmek için nelerden ödün verebileceğinizi tespit etmeye kalir. Mesela bir makina arka arkaya hızlı olarak 20 fotograf çekerken diğer makina 5 tane çeker ama buna karşın fotograf kalitesi daha iyidir. Veya makinanın birisinin netleme seçme ayarı vardır ancak öteki makina da yüksek ASA larda az gürültü sergiler.. Bir tanesinin pil ömrü ötekinden uzındur ama öteki makina da 300 gram daha hafiftir… Bu seçenekler uzar gider. Bunların hepsini göz önüne alıp bir tanesini seçersiniz.
Ancak tavsiyem, inceleme yapmaktan hiç vazgeçmemeniz, çünkü gözünüzden kaçan kritik özellikler olabilir. Elediğiniz makinaları bile arasıra geri dönüp araştırmakta fayda var. Örnek vermek gerekirse, ben bu aralar harici flash almaya çalışıyorum, ve yukarıda size anlattığım bütün aşamaları geçtim, listemi yaptım, sonunda bire indirdim, ancak ismarlayacağım gün istediğim bir özelliği olmadığını gördüm (merak edenler için: ‘fill flash’ yapmak için otomatik moddan çıkıp ‘manual’ moda girip hesap kitap yapmak gerekiyormuş), ve de başka bir flash ismarladim, halbuki o flash’ın “patladıktan sonra tekrar hazır hale gelme süresi” ismarladiğim flash’ınkinden çok daha kısa sürüyordu.. Ama iste bütün güzellikler bir arada olmuyor..
Forumlarda dolaşırken bir konuyu aklınızdan çıkarmayın, örneğin Canon 300d forumuna gidip de “meraba sizce ben Nikon D70 mı alayım Canon 300d mi” şeklinde bir soru sorarsanız zaten bunun cevabı bellidir. O yüzden mümkün olduğu kadar makinayla ilgili direk sorular sormalısınız ki mantıklı cevap alasınız..
Bir de seçim yaparken çok mükemmelci olmayın..Yani fotograf kalitesini anlayacağım diye resmi %500 büyütüp bakmanın hiç bir anlamı yoktur. Eğer çok anlamak istiyorsanız, resmi alıp A3 olarak baştırmak iyi bir yol ölür. Orda bakın bakalım gözünüze nasıl görünüyor.. Bilgisayarda bir resmi %500 büyütmek, herhalde bir apartmanın duvarını o fotografla kaplayıp bir metreden bakmaya benzer. Büyük formatte çekilmis fotograflardan olusturulan sokaktaki billboardların dibinden bakarsanız o fotograflarin bile hiç de öyle ‘cam gibi’ olmadığını görürsünüz. O yüzden makina seçerken pratikte hiç kullanmayacağınız detaylara çok takılmayın.
Artık alacağınız makina giderek kafanızda şekillenir, ve seçenekler artık bire inmiş gibidir. “gibidir” diyorum çünkü siz o makinayı satın alıp elinize almadan seçenekler asla bire inmiş olmaz..
Makina alırken gözönüne zaten almış olduğunuz ‘aksesuarlar’ kısmını asla atlamayın.. Bir kere makinayı elinize aldıktan sonra ilk gerekecek şey bir adet taşıma çantası olacak. Yeri geldiğinde naylon bir torbayla da taşıyabilirsiniz ama bence o kadar para verdiğiniz bir aleti daha iyi korumak gerekir. Eğer küçük bir makinaysa sorun yok, ancak büyük bir makina alıyorsanız (ki DSR ların tamamı ‘iri’ makinalar) o zaman çanta seçimi çok önem kazanıyor. Eğer uzun bir yürüyüşte belinizi kopartacak gibi bi bir çanta seçerseniz bir dahaki gezide fotoğraf makinanızı yanınıza almamak için bir sürü sebep yaratırsınız kendinize.. Çantalarınızı fotoğraf makinanıza ne kadar aksesuar alacağınıza göre ya baştan geniş alın, ya da genişleme opsiyonu olsun. İkinci önemli konu da, çantanın kendisi ağır olmasın… Bazı çantalar vardır ki, içi boşken zaten ağırdır. Mümkün olduğunca hafif çanta seçmekte fayda var. Bir de çantayı bir tür ‘giyecek’ olarak düşünün. Giyince rahat edemediğiniz bir elbiseyi nasıl ki almıyorsunuz, çantayı da almayın.
Çantalar da kişilerin alışkanlıklarına göre bir kaç çeşit oluyor.. Yazı serisinin “çantalar”i da kapsaması açısından bildiklerimi yazıyorum, bu kısmın dijital fotoğrafçılıkla bir alakası yok, içine her türlü makinayı koyacağınız çantalar.. Büyük ihtimalle benden çok daha tecrübeli çok insan çıkacaktir.
-Omuza astığınız, bir çok fotoğrafçının yanında gördüğünüz en klasik çanta tipi. Kötü tarafı, uzun yürüyüşlerde hep dert olur. Çünkü asimetrik bir şekilde asılıdır ve dengenizi bozar.. Çapraz asmaya kalksanız bu sefer de vücudunuza olmadık bir tork uygular. Her halikarda yürüyüşler ya da bütün gün süren fotoğraf seanslarında yorucudur. Öte yandan bu kadar çok kullanıldığına göre demek ki kullananların çok sevdiği bazı yönleri de yok değildir.. SAnırım içine çok fazla şey alabiliyor olması önemli bir etken…. Örneğin: http://www.lowepro.com/pages/series/nova/novaminiaw.htm
-Toploader’lar. Benim favori çanta tipimdir. Fotoğraf makinası içinde ters dürür, ve makinayı çıkarıp geri yerine koymak çok hızlı olur. Bu çantaları da yandan asmanız gerektiği için aynı dengesizlik sorunlarını burda da yaşarsınız. Ancak bazı modellerini ek bir aparatla göğsünüze asmak ya da kemerinize takmak mümkün.. Kötü yanı tek başına fazla malzeme taşımaz. Benim şu anda kullandiğim: http://www.tamrac.com/519.htm
– Sırt çantaları.. Uzun yürüyüşler için biçilmiş kaftandır. Daha rahatı olamaz. İçine dünyayı alır, saatlerce yürüseniz de farketmezsiniz (tamam biraz farkedersiniz ama dengesiz değildir).. Kötü yani, çantanın kendisi çok ağırdır. Bir de o kadar çok gözü vardır ki, bir şeyler doldurmadan duramazsınız, sonuçta 15 kilo olur çıkar sizin çanta. Başka bir kötü yani da, çanta sırtnızdayken makinanıza ihtiyacınız olursa öyle ‘hop’ diye makinanızı çıkartamazsınız, illa ki çantayı çıkarıp makinayı içinden almanız gerekir. Ben böyle bir sırt çantasıyla (http://www.lowepro.com/pages/series/trekking/minitrkclassic.htm) kızılcahamam gezisine gittim, çanta 13 kiloydu, yaklaşık 5 saat yürüdüm, bunun iki saati güneş altında tepe tırmanmakla geçti ve çanta hiç sıkıntı yaratmadı. Eğer aksesuarınız çoksa düşünülmesi gereken bir alternatiftir.. Genelde pahalı oluyorlar ama bakın sürda 18 sterline satılan bir model var: http://www.7dayshop.com/çatalog/product info.php?cPath=777 1 103 10308&products id=6021 .. Eğer Türkiye’de herhangi bir firma üretiyorsa tahminen daha ucuza olabilir, fotoğraf dükkanlarına gidip sormakta fayda var. Hatta soysal pasajı tarzı kendi üretim yapan mağazaların olduğu yerlere tarif ederseniz deneyen çıkabilir bile..
– Free bag stili bele takılan çantalar da vardır ama ben hiç görmediğim gibi nasıl kullanıldığını da aklım kesmez..Düşer o çanta adamın belinden.. Kullanan varsa eğer fikirlerini yazarsa sevinirim.
– Slinger denen “sırt çantası – omuz çantası – toploader” karışımı çantalar. Bu çantalar tasarımları gereği sırt çantası gibidirler, ancak gerektiğinde vücut üzerinde bir tür atıp öne geçebilirler, böylece çantayı “soyunmadan” istediğinizi içinden alabilirsiniz.. Surda bir iki örnek var: http://www.tamrac.com/5747.htm
Bütün çantaların genellikle kendi gözleri ve bölümleri dışında modüler olarak ayrıca satılan ve içine objektif, su kabı vs koyabileceğiniz ek aksesuarları da vardır, bazıları faydalı olabilir.
Artik makinanızı seçtiniz ve is gidip onu satın almaya kaldı.. İstediğiniz fotoğraf makinasını almanın birden fazla yolu vardır.. Ben bildiklerimi sıralayayım..
1. En yakın mağazadan gidip almak.
En kestirme ve hızlı yol budur.. Zaten gözünüze istediğiniz makinayı satan bir yer kestirmişsinizdir, oradan gider alırsınız. Bunlar fotoğraf malzemeleri satan yerler, büyük alışveriş merkezleri vs her yer olabilir. İstisnaları da olmakla beraber genellikle en pahalı seçenek budur. Avantajı, bi aksaklık olduğunda, bir bozukluk durumunda başvuracağınız insanların nerede olduğunu bilirsiniz. Genelde fiyatlar amerika fiyatlarının yaklaşık iki katıdır. Ancak avrupa fiyatları üç aşağı beş yukarı yakındır.
2. Türkiyedeki bir internet sitesinden almak.
Türkiye’de artık bir çok ürün (hatta iğneden ipliğe desek yalan olmaz) internet üzerinden satılıyor. Açıkçası ben şimdiye kadar Türkiye’den yaptığım alışverişlerin %90 ini http://www.hepsiburada.com dan yaptım. Hiç bir şikayetim olmadı.. Ofis sandalyesinden printer’a, hard diskten modeme kadar bir sürü şey aldım, sorun yaşamadım. Tek kötü yanları, sitenin araması korkunç. Hiç bir şey bulunamıyor.. Onun dışında gayet hızlı hizmet veriyorlar. Öteki alışveriş sitelerini bilemiyorum, çünkü çok fazla alışveriş yapmadım, ancak online alışveriş Türkiye’de bayağı gelişti.. Eğer bir bozukluk olursa da yolluyorsunuz, tamir edip (ya da değiştirip) geri gönderiyorlar, benim aldığım bir disk arıza yaptı ve sorun çıkmadan halledildi. Online alışveriş yaparken ilk önünüze gelen yerden almayın, bir fiyat araştırması yapın, Türkiye’de ben pek başka bir örneğini bilmiyorum, www.akakce.com isimli bir site var, kendi çapında karşılaştırmalar yapıyor.. Çok kısıtlı bir bağlamda yapıyor ama hiç yoktan iyidir . EN azından hangi dükkanların olduğunu görüyorsunuz araştirirken.
3. Yurtdışından bir internet sitesinden almak.
Bunun için önce “international” nitelikli bir web sitesi bulmanız gerekli… Bunlar içinde en başarılısı http://www.bhphotovideo.com dur. Çok da fahiş olmayan taşıma ücretleri alırlar.. Ancak ürünlerin gümrüğünü verirsiniz. BIr kaç arkadaşım ismarladı ve paket direk evlerine geldi.. Sanırım gümrükte örnekleme yoluyla kontrol yapılıyor.. Pek bilgim yok bu konuda doğrusunu isterseniz. Aranızda mutlaka ismarlamış olan arkadaşlar vardır, onlar bildiklerini yazarlarsa iyi olur. Yurt dışından bir şeyler alırken dikkat edeceğiniz konu garanti konusudur. Bazı firmalar uluslararası garanti verirken büyük çoğunluğu sadece bölgesel garanti verirler. O yüzden özellikle fotoğraf makinası alırken yanında uluslararası garanti de satarlar Onu da almayı düşünebilirsiniz.
Bu arada bir ara gümrüklerle ilgili bir araştırma yapmıştım, bundan 8-10 sene önce bir uygulama vardı hala sürüyor mudur bilmem: Belli dini ve milli günler döneminde (mesela kurban bayramı öncesi) belli bir miktara kadar olan eşyalardan gümrük alınmıyordu (o zaman bu miktar 500 markti), eğer bu tip bayramlara yakın dönemlerde alışveriş yaparsanız gümrük ödeseniz bile daha az ödeyebilirsiniz.. Ancak dediğim gibi şu andaki durumu araştırmak lazım.
4. Yurtdışından (tercihan amerikadan) gelen bir arkadaşınıza yüklemek.
En ekonomik yollardan biridir. Fotoğraf makinası gibi kişisel bir eşya taşıma konusunda da sorun çıkarmayacaktır. Yalnız bir çok durumda kutunun sizin dışınızda birisi tarafından açılmasına katlanmanız gerekir. Bir de çoğunlukla kullanım kılavuzları çok yer tuttuğu ve ağır olduğu için onlar da pek size ulaşmaz. Eğer arkadaşınız yurt dışında yaşayan birisi ise gelişinden en az iki ay önce ismarlamanızı öneririm. Hatta eline geçince makinayı açsın kullansın. Çünkü eğer bir aksilik olursa götürüp geri verme imkanı vardır. Yoksa ilk siz burda elinize aldığınızda bir problem görürseniz bütün hevesiniz kursağınızda kalir. Ancak yurt dışına kısa süreli bir ziyarete gittiyse tabii o zaman bu şans pek olmaz. Orada yaşayan birisiyse genelde onun kendi kartıyla kendisi ismarlarsa daha hızlı gelebilir. Firmalar kredi kartı adresleri konusunda çok hassas oldukları için kendi kredi kartınız sorun olabilir. Ancak mutlaka sizin ismarlamanız gerekirse mesela amazon.com ‘teslim adresi’ ile ‘fatura adresi’ ni ayrı girmenize izin veriyor ve sorun olmuyor. Fakat başka yerlerde pek bu tip bir uygulamaya rastlamadım. Eğer kredi kartınızın kayıtlı olduğu adres ile verdiğiniz teslim adresi farklıysa önce bankadan teyit ediyor bir sürü işlem yapıyor ve teslimat çok gecikiyor.
Amerika’dan herhangi bir şey alırken ilk yapmanız gereken http://www.bızrate.com, http://www.pricegrabber.com, http://www.dealtime.com gibi sitelere gidip fiyatlara bakmaktır.. Ancak burda görürsünüz ki aradığınız ürün bir dükkanda (atıyorum) 800 dolar ötekinde 500 dolar. En ucuz olana hemen atlamayın, o dükkanın adını alın, sonra http://www.resellerratings.com adresine gidip sitenin ne kadar güvenilir ve dürüst olduğuna bakın… Genellikle bu tip internet sitelerinde fiyatlar çok ucuzdur, siz siparişi verirsiniz, sonra size bir mail gelir “siparişinizin onayı için 0-800-falanca numarasını arayın”.. Telefondaki adam size ısrarla aksesuar satmaya çalışır, ama piyasada 100 dolar olan kartı 300 dolara, 20 dolar olan pili 100 dolara satmaya çalışır. Eğer hiç birini almazsanız bu sefer “kusura bakmayın ürün şu anda stoklarımızda yok, üç hafta izin vermeniz lazım’ der ancak o üç hafta bir türlü geçmez. O yüzden fiyatı ucuz diye bu tip bir maceraya girmeye hiç değmez. Ortalık bu tip sitelerde kötü hatıraları olan bir sürü insanla doludur. O yüzden dikkatlı olmakta fayda var.
Bir de fiyatlarda “after mail in rebate” lafını görürseniz bilin ki o ‘rebate’ sizin hiç bir işinize yaramaz. Çünkü postayla gönderilen birşey ve sadece (çoğunlukla) amerika içinde geçerli. Özetle siz bir formu doldurup gönderiyorsunuz, onlar da size indirim miktarı olan parayı gönderiyorlar.
Bunun dışında www.techbargains.com ve http://www.digitaldeals.net gibi siteler o dönemde olan fırsatlar ve indirimler hakkında da önemli ipuçları verirler. Örneğin fotoğraf makinası satışında hiç aklımıza gelmeyen dell.com da bir sürü indirimli fotoğraf makinası almanın mümkün olduğunu bu sitelerden görebilirsiniz.
5. Yurt dışına gittiğinizde kendinizin gidip bir dükkandan alması
Yol parasını ve orda kalma masraflarını çıkarırsanız diğer bir ekonomik yol budur. Ancak sorun gittiğiniz yerde hangi dükkandan alacağınızı bilmemektir. Tavsiyem önce internetteki forumlardan bir soruşturmanızdır..Google’dan da arama yapabilirsiniz. İnternet siteleri olan bir çok dükkanı bulabilirsiniz bu şekilde. Amerikadaki bazı dükkanlar “price match” denen bir şey yapıyorlar.Yani o dükkandan daha ucuz satan bir yer bulursanız size o ucuz fiyattan veriyorlar.. İnternet sitelerindeki fiyatları da kabul ediyorlar. Forumlarda “ben senden daha ucuza aldım naber” mesajları çok yaygın olduğu için bir kaç mesajda hemen bulabilirsiniz böyle yerleri.. ..BIr mağazalar zinciri olan Sears’ta böyle bir uygulama yapıldığını bu tip mesajlardan biliyorum. Dükkan ya da dükknları bulduktan sonra da http://maps.yahoo.com/ adresine gidip kaldığınız otelden ya da evden o dükkana nasıl gidileceğini öğrenirsiniz. Kaldığınız yerin ve dükkanın adreslerini verdiğiniz takdirde size üzerinde yönler ve mesafeler çizili olan kroki verecektir.
Tebrikler, artık sizin de bir dijital fotoğraf makinanız oldu.. Bir ekipman aldığınızda birinci kuralı asla unutmayın: KULLANDIĞINIZ EKİPMANI TANIYIN. Dijital makinalar genellikle üstünde bir sürü düğme olan, menülerinden girdiğinizde, ilk bakışta korkutucu görünen bir sürü ayarı olan makinalardır. Siz makinanızı ne kadar tanırsanız çektiğiniz fotoğraflar o kadar size ait olur. Ne kadar az tanırsanız da o fotoğraflar makinanın çektiği fotoğraflar olur. O yüzden önce kullanım kılavuzunu elinize alın, fotoğraf makinasını da öteki elinize alın, sayfa sayfa okuya okuya makinanın her düğmesinin ne ise yaradığını bir anlayın. Ayarları ayrı ayrı deneyip fotoğraflar çekin, nasıl bir fark yarattığını anlayın. Çok angarya görünebilir ama biraz sabredip yapın, faydasını mutlaka göreceksiniz.
Eğer daha önce dijital makina kullanmadıysanız, belki Dijital makinalar ile film fotoğraf makinaları arasında ne gibi farklılıklar olacak ona da birazcık dokunmak faydalı olabilir (ben aşağıda DSLR ler ile fim SLR ler arasındaki farkları vereceğim ancak çok büyük kısmı SLR benzeri ya da P&S makinalarda da aynıdır):
1. Işığın düştüğü (yanı pozlamanın yapıldığı) ortam
Tabii ki en bariz olani, film SLR makinalarda ışık ‘fim’ üzerine düşerken DSLR’da bir sensor ya da algılayıcı üzerine düşer. Siz filmi her sardığınızda yeni bir film’e çekersiniz fotoğrafı, ancak DSLR’da hep aynı sensor vardır objektifin arkasında. Filmi çizerseniz bir şey olmaz, sadece o fotoğraf gider, ama sensoru çizerseniz basınız dertte demektir.
2. Fotoğraf çekildikten sonraki an
Siz deklansöre basıp perde açılıp kapandıktan sonra, , film SLR makinada ışık filmin kimyasal özelliklerine göre film üzerinde fotoğrafı oluşturur, ve film sarılarak yeni film pozlanmaya hazır hale gelir, (ya da üst üste çekiyorsanız bir sonraki pozlamayı bekler). DSLR’da işe, çektiğiniz fotoğraf bir takım işlemlerden geçmeye başlar.. Sizin yaptığınız ayarlara göre, makinanın işlemcisi tarafından renk yoğunluğu arttırılır, kontrastı ayarlanır, keskinliği değiştirilir , beyaz dengesi ayarlanır ve (makinadan makinaya değişen) başka bir takım işlemler daha yapılır, ondan sonra disk üzerinde saklanır Yani eğer siz isterseniz fotoğraflar sensörden çıkıp diske kaydedilmeden önce bazı değişimlere uğrayabilirler. Bu nedenle makinanın ayarlarını bilmeniz önemlidir. Öte yandan “hiç bir işlem yapma, sensörden nasıl çıktıysa fotoğraf öyle kaydet, daha sonra ben yaparım bütün işlemleri” diye bir seçenek de vardır. O yüzden makinanın sizin için yapacağı işlemleri kısıtlamak da (ya da hepten engellemek de) mümkündür.
3. Kontrast, keskinlik, renk dengesı, renk eğrisi vs.
bu işlemler, sensorun algıladığı fotoğrafın diske kaydedilmeden önce geçirebileceği işlemlerden bazılarıdir. Her makinaya göre değişik olabilir. Örneğin Nikon DLSR’larında ‘renk eğrisı’ diye bir ayar olduğunu duymuştum, ama onun yerine Canon makinalarında ‘renk tonu’ diye bir parametre vardır. Bu ayarları değiştirerek makinadan çıkan fotograf üzerinde farklılıklar yaratabilirsiniz. Örneğin normalde ‘kontrast=0’ şeklinde bir ayarda fotoğraf çeken birisi bir teleobjektif taktığında kontrastı artırmak isteyebilir.. Bu ayarların sizin damak tadınıza en uygununu bulmanın yolu, ‘deneme – yanılma’dan geçer. Bir çok makina bu ayarların set olarak saklamanıza izin verir.. Örneğin “set 1″ diye bir ayarda ‘keskinlik=0, kontrast = -2, renk tonu= +1’ gibi parametreler varken, ‘set 2’ olarak saklanan bir ayar setinde ‘keskinlik = 2, kontrast = 0, renk tonu=0” olabilir ve siz havanın bulutluluğuna göre, ya da taktiğiniz objektife göre, ya da çektiğiniz konuya göre bu ayar setlerini bir düğmeye basarak istediğiniz anda değiştirebilirsiniz.
4. ASA
Artık ASA değiştirmek istediğinizde filmi sarmanıza ve yeni bir film takmanıza gerek yok. Çünkü yine bir düğme yardımıyla, sensorun ışığa olan hassasiyetini değiştirebilirsiniz. Yüksek asa’lı filmlerde gren miktarı çok olduğu gibi, dijital fotoğraflarda da ‘gürültü’ miktarı fazladır. Bir de dikkat edilecek nokta çok yüksek ASA li fotoğraflarda detay seviyesi, düşük ASA’li fotoğraflara göre daha azdır. Yani 100 ASA’da uzaktaki bir adamın yüzü , ağzı burnu seçilirken, 1600 ASA bir fotoğrafta detay olarak bu kadar seçilemeyebilir. Sanırım film ortamında da benzer durumlar söz konusu. P&S ve SLR benzeri dijital makinalarda 200 ASA’nın üzeri pek kullanılabilir olmamakla birlikte DSLR larda 1600 ASA’da çok iyi sonuç veren makinalar mevcuttur. Yüksek ASA kullanımından kaynaklanan ‘gürültü’ yu temizlemek için bir çok program vardır. Bunlardan benim bildiklerim Noise Ninja ve Neat Image’dir. Ben gerek gördüğüm durumlarda Neat İmage kullanıyourm, eğer ticari amaçla kullanmayacaksanız ücretsiz olarak internetten indirebilirsiniz (http://www.neatimage.com).. Farklı isimlerde bir çok başka program da bulabilirsiniz. Bu programlar fotoğrafın gürültü seviyesine bakıp o gürültüyü detaylara dokunmadan temizlemeye çalışırlar, sonunda düşük asa’da çekilmiş gibi düşük gürültü seviyesine sahip bir fotoğraf ortaya çıkar. Tabii ne yaparlarsa yapsınlar fotoğraf kalitesinde düşme meydana gelir, ancak bayağı tatminkar sonuçlar elde etmek de mümkündür. Eğer çok az aydınlatılmış bir ortamda çok yüksek ASA ile fotoğraf çekiyorsanız bu programlardan alacağınız sonuçlar enteresan olabilir. http://www.dpportfolio.com/modules/photo/album70/ogun?full=1 ve http://www.dpportfolio.com/modules/photo/album82/CRW_2796sm adreslerinde 1600 Asa ile çektiğim iki fotoğraf var (teknik ve estetik değerlendirmesine girmeyelim lütfen :)), bowlingci fotoğrafı neat image ile temizlenmiştir. Diğeri olduğu gibi bırakıldı, sadece boyu küçültüldü.
You must be logged in to post a comment.
P | S | Ç | P | C | C | P |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 |
8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 |
15 | 16 | 17 | 18 | 19 | 20 | 21 |
22 | 23 | 24 | 25 | 26 | 27 | 28 |
29 | 30 |